Bu Blogda Ara

27 Aralık 2009 Pazar

huzurevi ziyareti

Korodan 8 arkadaş, Ümitköy huzurevine gittik. Ben pek gitmek istemedim, Hatice telefon etti, eşim arabayla bizi götürecek dedi. Kendimi mecbur gibi hissettim. Şehirden biraz uzak ,yüksek bir yerde kurulmuş. Devlete bağlı bir huzurevi.
Bizim korodan , ud, keman, kanun, bendır( ritm saz) vardı. Saat 3 gibi program başlayacakmış. Biz bir saat erken gelmişiz. Yemek yenmiş , temizlik yapılıyordu. Yerleri, çamaşır suyuyla siliyorlardı. Bizi de müdüre hanım odaları gezdirdi. Alt katta alzheimır ve yatalak hastalar varmış. En üst katta normal yaşlılar vardı. Odalarını gezdik, çok güzeldi. Bir tanesi 90 yaşındayım dedi. Odasının duvarına yağlı boya resmini asmış. Bunu Baki Çallıgil (ressam) yaptı dedi. Kendisi de emekli matematik öğretmeniymiş. Kadına hayran kaldım, cin gibi. Bir amca da tiyatrodan emekli.
Onun da gençlik fotoğrafı asılıydı duvarda, yakışıklıymış.90 lık yaşlılar 6 tane filan vardı. Saat 3 gibi program başladı.Bizim arkadaş Süreyya çok güzel türküler, şarkılar söyledi. Bazı yaşlılar kalkıp oynadılar, çalışan görevli kızlarda onlara eşlik edip oynadılar. Sağlıklı yaşlılara imrendim, keşke bizde öyle yaşlansak dedim. Mutlu olanlar da var, mutsuz olanlar da. Bina sıcacık, ferah odalar da iyi güneş alıyor , tuvalet, banyo ve mini mutfak var, şirin. Sağlıklı olan otel gibi kullanıyor.Dışarı gezmeye filan çıkıyorlarmış.Okumuş yaşlılar boş durmuyormuş. Kimi resim yapıyormuş , kimi seramik,kitap okuyorlarmış. Aramızda grup oluşturduk diyor tiyatrocu amca.
Müdüre hanıma sorduk, aylık ücreti ne kadar diye. 460 ytl dedi. Tabii altı bezli yaşlılara, bez yetiştiremediklerini söylüyorlar. Çocukları bırakıp gidiyorlar, bir daha sormuyorlar diyor. Gelenler, ne ihtiyaç var diye sorduklarında, hep bez diyoruz dedi.
Yaşlılarla vedalaştık, duygulandık. Bize yine gelin , sık sık gelin dediler çok memnun kaldılar, yüzleri gülüyordu.

8 Aralık 2009 Salı

Zaman tüketen milyonlar

Bilgi üniversitesi öğretim görevlisi
Uğur Özmen'e '' internette ne yapıyoruz?
diye sordum. Kendimizi kandırmayalım,
rakamlara dikkatli bakalım'' diyerek şu
cevapları verdi.

Rakamları inceleyelim
''Türkiye'de 26 milyon kişinin internet
erişimi var'' diyoruz. Facebook'ta ve MSN de
dünya ilk beşinde yer alıyoruz'' diyoruz.
İnternetten oynanan oyunlarda
''Türkiye pazarının büyüklüğü
milyar dolarlara ulaştı diyoruz'' diyoruz.
''Sosyal ağlarda Türkiye'' diye başarı
öyküleri hazırlıyoruz.
A ve B sınıfındaki herkes internet
kullanıyor diyoruz.

Gerçeklere göz atalım.
Ödevleri e-posta ile gönderiyorum.
''Ben e-postalarıma bakmıyorum ki''
diyebiliyor. Benim e- postam yok.
MSN kullanıyorum'' diyen de var.
Arkadaşlarımla mesajlaşacaksam,
Facebook'u kullanırım diyen de...

Özetleyelim...
Sosyal ağlara bakıp ''paylaşımcı''
olunduğunu söylemek yanlış. Paylaşmak
için insanda içerik olmalı. Başlarına kötü
bir şey gelince ''yazacak konu çıktı'' diye
sevinenlerin olduğunu gözlüyorum..

''Şuraya gittim, bunu yedim, hava
güzeldi,sevgilimi özledim'' cümleleri de
bence paylaşmak değil. Yazılanların
büyük çoğunluğu rapor vermek ile
teşhir etmek arasında bir yerde...
Son sözümüzü söyleyelim...
''İçerik üreten değil zaman tüketen
milyonlardan bahsediyoruz''
Fatoş Karahasan yazmış. Sevgili
eşim okumam için bana getirmiş.
Ben de bloğumda paylaşmak istedim.

7 Aralık 2009 Pazartesi

En sağlıksız yaşam aşçılarda!

İngiltere'de yapılan bir araştırma,
sağlıklı beslenme konusunda yeterli bilgi
ve imkânlara sahip olan aşçıların çelişkili
bir şekilde en sağlıksız yaşayan meslek
grubunu oluşturduklarını ortaya çıkardı.
Araştırmaya göre, aşçılar hem
İngiltere'de bir haftada kişi başına
tüketilen ortalama atıştırmalık
miktarının üzerinde bu gıdalardan
tüketiyor hem de daha fazla sigara içiyor.
Hazır yiyecekler ve atıştırmalıklar ile
sigaranın sağlığı olumsuz etkilediği
biliniyor. Medicash adlı kuruluşun 3bin
kişi üzerinde yaptığı araştırma
sonucunda en sağlıksız yaşam tarzına
sahip olan ikinci meslek grubunun da
çiftçiler olduğu anlaşıldı. Sağlıksız yaşam
tarzı sıralamasında 3. elektrikçiler, 4.
sigortacılar ve 5.inşaatçılar oldu. Buna
karşılık sırasıyla reklâm temsilcileri,
öğretmenler, insan kaynakları
elemanları, muhasebeciler ve avukatların
en sağlıklı yaşam tarzınasahip oldukları belirlendi.

5 Aralık 2009 Cumartesi

Sokak köpekleri

Bugün koroya gittim. Bayramdan önce gidememiştim. Biraz ara verince özlüyorum. Ortam çok güzel. TRT den emekli sunucu bir arkadaş,Tunalı da restoran açmış. Her akşam fasıl eşliğinde yemek veriyorlarmış. Koro elemanlarına da % 50 indirim yapacakmış.Bizim arkadaşlar da, her ayın ilk cuma akşamları orada toplanalım dediler. Koromuza yeni katılımlar da olduğu için, kaynaşma olur denildi. Gideriz demiştik, tabii ben unutmuşum. Akşam gitmiş arkadaşlar, güzel, nezih bir ortammış, memnun kalmışlar.
Koro dönüşü eve geliyordum, beşevlerden yukarı, 4. caddeye doğru. Taksi durağı ve liva pastanesini geçtikten sonra, park etmiş arabalar vardı. Büyük bir sokak köpeği çıktı karşıma. Nasıl havlıyor, korktum ve durdum. Görünürde insan da yoktu. Arkamdan 65 yaşlarında bi adam yürüdü geçti. Ama ben bekliyorum, köpek gitsin öyle geçeyim. Adam benim beklediğimi farketti, arkasını döndü, bana ısrar ediyor.'' geç,yaa sen geç bişey yapmaz, ben duruyorum beni ısırsın, seni ısırmaz.'' dediyse de, ben hem adamdan , hem de köpekten çekindim. O korkuyla nasıl hızlı geçtiğimi bilmiyorum. Köpek ve adamdan 10 metre kadar uzaklaştım, adam arkamdan bağırıyor. '' Hanıım , hanııım , ben sana yardım ettim geçtin, şimdi de sen bana yardım et.'' diyor.
Ben hiç duymamazlığa gelerek ve arkama hiç bakmadan tempolu yürümeye devam ettim.
Sokak köpeklerinden oldum olası hep korktum. Geçen gün spor okulundan arkadaşımın annesi, oran da yürüyüş yaparken 7 köpeğin saldırısına uğramış. Kadını parçalamışlar, gazi hastanesinde tedavi görüyormuş.Resmen etlerini koparmışlar.Arkadaşım söylüyor, yama yapıyorlarmış, inşallah uyarda diyor. CHP milletvekili Bayram Meral'e de, aynı yerde köpekler saldırmış. Onunda omzunu parçalamışlar, o da tedavi görüyor.
O adam acaba nasıl bi yardım bekliyordu, bilmiyorum. Yaptığı iyiliğin karşılığını istiyordu manyak adam. Köpekleri de barınaklarda tutamazlar mı, niye bırakıyorlar ki?

2 Aralık 2009 Çarşamba

Dramaya başladım



Drama derslerine başladım. Çevremde hep söylüyordum , drama derslerine gitmek istediğimi.
Mke korosundan Hatice arkadaşım sağolsun buldu da, şimdi beraber gidiyoruz. Nalan hoca, Hatice'lerin yazlıktan komşuları oluyormuş. Demir'in de arkadaşının baldızıymış. Arkadaşı da bizim mke korosundan Süleyman bey. Eşini de tanıyorum eczacı. Ama kardeşini bilmiyordum. Açık sözlü, rahat, hareketli, güler yüzlü sevecen bir hanım.
Geçen hafta tanışma, kaynaşma oldu. Ben biraz basit anlatıyorum. Oyun filan da oynadık. Hoca, hiç zorlanmıycam bu gurupla dedi. Hepimizin sosyal olduğunu, utangaç, sıkılgan olmadığımızı söyledi.Bugün de, dörderlik guruplarla bir aileyi oynadık.Yalnız bizim gurup 5 kişiydi. Ben, sıra dışı bişey olsun dedim. Örneğin, anne, baba, iki çocuk. Çocuğun biri zeka özürlü olsun dedim. 5. Arkadaşımız da, bi tane de köpek olsun dedi. Her aile çıktı oyununu sergiledi.Hepimiz kopuyoruz gülmekten.Ben saçımı, önden ve tek yandan, lastikle tutturdum,fıskiye gibi oldu. Daha hazırlanırken , birbirimize gülüyoruz.Pantolonumun bir paçasını, dizime kadar kıvırdım. Tek kolumu da dirseğime kadar sıvadım. Arkadaşın köpeği varmış, o da köpek oldu. Aynı hareketleri yaptı. Tek ayağını kaldırıp işeme , havlama filan. Bu roller tek bir kare fotoğraf gibi canlandırdık. Daha önce hazırlanırken , bi taraftan da yazdık, nasıl bir aile olduğumuzu.Canlandırırken bir arkadaş ta okuyordu, yazdıklarımızı. Sonra tek tek duygularımızı sordu hoca. Ben konuşamıyordum ,sadece karışık sesler çıkardım .Rolümü iyi yapmak için. Diğer arkadaşların da güzeldi. Kiminin gay oğlu vardı. Herkesin farklı farklı aileleri vardı. Çok eğlenceli geçti bugünkü dersimiz de.
Hava çok güzeldi . Tunalıdan yürüyerek kızılaya geldik.Drama derslerini, ÇYDD kurmuş(1992)

1 Aralık 2009 Salı

Bayram sonrası

Bugün, evi biraz toparlayıp, süpürdükten sonra spora gittim. Derya bayramdan sonra izinli olacağını söylemişti. Ben de plates (Selma hocanın) dersine katılayım dedim. Plates, ana binada üçüncü kata çıktım. Selma hoca telefonla konuşuyor, hiç kimse yok. Ben platese geldim, neden kimse yok? Selma hoca servisin henüz gelmediğini ,çalışanlar gelince başlıyacağını söyledi. Ben de,Derya' nın izinli olduğunu, bizim grubun da katılacağını söyledim. Selma hoca da Derya' nın yarından itibaren izine ayrılacağını söyledi.Tabii ben hemen fırladım, tenis kortlarının oradaki bayanlar salonuna girdim,başlamışlar spora.Hep kalabalık olan salon, bugün tenhaydı. Herhalde Derya' nın izinli olduğunu düşünerek çok gelen olmamıştı. Yine de bizim arkadaşlardan 4 kişi vardı. 45 dakika yürüdüğüm için, ısındığımı düşünerek spora katıldım.Ne kadar yapsam kâr, vücudum açılmış oluyor, kendimi rahatlamış hissediyorum. Buralar bana terapi gibi geliyor.Yüzme de çok rahatlatıyor.Neredeyse bir aydır yüzmeye gidemiyoruz. Devir daim de arıza varmış, arızanın giderilmesi yılbaşını bulur diyorlar. Spor okulunda yapacak başka aktiviteler de var. .
Ama yüzmek de çok güzel . Herşeyden önce su, pozitif enerji.
Spor dönüşü,tchiba diye bir yere uğradım.7. caddede küçük bir dükkan. İçerde herşey var .Hepsi yabancı marka kaliteli şeyler.Fiyatlar da çok uygun. Giyecekten tutunda ev için gerekli olan perde,minder, masa örtüleri vs.bebek , çocuk giysileri,iç çamaşırları , kayak kıyafetleri, çizme,bot, mutfak gereçleri...Sık sık uğramak gerekiyor, aklınızda olmıyan kullanışlı eşyalar geliyor. Alış veriş yaptıktan sonra, oturup kahve ve cheesecake de yiyebilirsin. O küçücük dükkana, bunu da sığdırmışlar.Başka alışveriş merkezlerinde de şubeleri varmış. Ben bayramdan önce 8 tane sandalye minderi, bir adet masa örtüsü almıştım. Minderler çok rahat , masa örtüsü de kullanışlı, kumaşı güzel dayanıklı. Neyse, ben bu küçücük dükkanda, Kırıkkale' den bir öğretmen arkadaşı gördüm.Esas ablasını çok iyi tanırım,Aysel eczacı. Bizim PTT başmüdürlük binası ile eczanesi karşılıklıydı.MKE hastanesinden ayrıldı,eczane açmıştı. Çok iyi işliyordu eczanesi. Aysel'in kardeşinin ismini hatırlayamadım. Biz onlarla aynı blokta ( MKE lojmanları) oturduk. Burada Aysel'in evinde kalıyorlarmış, bahçelide. Kızı Bilkent te burslu okuyormuş.Görüşelim dedi , ayrıldık. Biraz yürüdüm , Mke korosundan Aydoğan beyle karşılaştım. Nereden böyle Gül hanım dedi , spordan dedim. Ve eve geldim . Yemek filan bu saati buldu. Demir yine hadi hadi yatalım, sabah erken kalkacağız diyor. Bloğumu okuyamadan bitirmek zorundayım.
Bugün de böyle geçti şirin sözlü...

30 Kasım 2009 Pazartesi

Kurban Bayramının son günü

Bugün kurban bayramının son günü, tatil bitti. Sevgi' yi 14:30 da yolcu ettik Bolu' ya.Yarın dersleri başlıyor. Rutin hayat devam ediyor.
Ankara' da bugün hava güneşli ama soğuk. Sevgi' yi yolcu ettikten sonra, biz de 7. caddeden Anıtkabir' e doğru yürüdük, oradan tandoğan ve emek e geldik. 7. cadde çok hareketli, kafeler dolu.
Eve gelince türk kahvesi yaptım, pasta eşliğinde yedik. Biraz sonra da Alâddin abiler geldi. Eşimin halasının oğlu ve gelini Emel. İadei ziyaret yaptılar. Biz onlara 2. gün gitmiştik. Dana kestirmişler birinci gün.Bize de kavurup , turşu, kereviz salatası, zeytinyağlı yaprak sarması eşliğinde ikram yaptı Emel. Üzerine de, elde açtığı baklava ve laz böreği yedik, ellerine sağlık çok güzeldi.Ben de onlara otlu börek, etli yaprak sarması, ev baklavası, tiramisu ikram ettim. Onlar da beğendiler, afiyet olsun. Emel'in kızı Elif, diş hekimi. Adapazar' ında birbuçuk yıl hastanede çalıştı. Şimdi Samsun' da. Ordotonti bölümünü kazandı. Bu arada Erdinç' de İzmir' li bir kızla tanışmış, nisanda düğün var. Mutlu haberler duyduk.
Bugün de böyle geçti...

29 Kasım 2009 Pazar