Bu Blogda Ara

30 Mart 2010 Salı

Pazar tatili

Haftasonu koroyu ektim, Emine'lerle Kentpark alışveriş merkezine gittik. Bir ay kadar oldu açılalı. Onlar gitmiş, beğenmişler. Demir'lerle gelelim buraya balık yemeye demişler. Rakı, roka, balık:) Garson soruyor, salatalarınız ince kıyım mı, iri doğranmış mı olsun? Memet abi ince kıyım olsun dedi. Ben ilk defa duydum öyle. Şimdi ben de Demir'e soruyorum salata yaparken, ince kıyım mı olsun, evet diyor...
Üzerine de ekmek kadayıfı yedik kaymaklı.
Sonra sinemaya gittik, veda filmine bilet kalmamış. Dersim Atatürk'e girdik. Dersimizi de aldıktan sonra, 7. caddeden geçtik, Karaca'dan su böreği aldı Emine. Akşam Emine'lerde okey oynadık, çaylarımızı içtik, böreklerimizi, kuruyemiş ve meyvelerimizi afiyetle yedik. Berabere kaldık oyunda.
Sabah zor kalktık, Demir işe, ben spora, kendimi zorladım biraz da. O kadar yedik içtik sonrası var bir de, yani yakması çok zor...

27 Mart 2010 Cumartesi

SANAT MÜZİĞİNDE... OPERA SANATÇISI

Geçen hafta koromuza opera sanatçısı bir bayan katıldı. Kırk, kırkbeş yaş arası, hoş bir hanım.
Bize çok değişik geldi, fazlaca rahat. Belki de sanatçılığın verdiği bir rahatlık vardı. Bizim hocamız biraz sert, Gültekin Aydoğdu. Çay molasında hocanın koluna girmiş, ya ne bu böyle, çok sıkıyorsunuz koroyu. Dikkat ettim, insanlar rahat değiller, şarkıları rahat söyleyemiyorlar demiş. Hoca çok şaşırmış, artık daha neler konuşmuşlarsa, Gültekin bey de çok beğenmiş. Ben böyle, kendine çok güvenen, rahat bir bayan görmedim dedi. Bize bi opera söyler misin dedi. Sesinin o an operaya uygun olmadığını söyledi. Ama size bir keklik dağlarda türküsünü okuyabilirim dedi. Opera tarzında, çok nefis söyledi. Kadının sesi harika. Mke korosunu nasıl bulup, geldiğini sordu hoca.
Dr. Uğur beyin muayenehanesine gelmiş. Uğur bey de keman çalıyor bizim koroda. Nuray İlhan hanıma mesleğini sormuş, opera sanatçısıyım demiş. Ooo çok güzel, demiş. Ama sen bizim gibi Türk sanat müziği okuyamazsın demiş. Okurum demiş ve okumuş. Bizim Uğur beyin ağzı açık kalmış. Mke korosuna davet etmiş Nuray hanımı. Koro bittikten sonra Mke lokalinde kahve içtik sohbet ettik, o da bizleri tanımak istedi. Lokalde çok kalabalık değildik, hepimiz 8 kişiydik. Bize biraz şan eğitimi verdi. Arkadaşın biri, koromuza siz de katılın, sizin gibiler gelse ne güzel olur filan gibi laf etti. Hemen yook öyle dedi, hepimiz hepimizden birşeyler öğreneceğiz. Ben de sizlerden birşeyler öğrenirim, öğrenmek sonsuza kadar açık dedi. Tabii bize bu arada sesimizi nasıl kullanacağımızı filan anlatmıştı, onun üzerine arkadaşımız öyle dedi. Haa bir de çok hoş kahkahası var. Hoca da kaç yıllık sanatçı olduğunu sordu. Konservatuvarla birlikte 27 yıl , bu arada yaşım ortaya çıkacak dedi. Hoca da yok canım 25 yaşındasınız deyince, hemen bi hoş kahkasını attı. Gültekin hoca sizin için güldürdüm, sesi kadar kahkahası da güzel dedi. Meğer çay molasında hocayla bol kahkahalı sohbetler yapmışlar. Valla hoca da bayıldı kadına bizde...
lokalden çıkınca hafif bir rüzgar vardı, Nuray 'ın( bu arada bana nuray hanım demeyin, nuray deyin dedi.) boynundaki fuları uçurdu. Fuların peşinden opera söyleyerek koştu. Bağıra bağırarak, haahahooou filan diye uzata uzata.... hepimiz koptuk...
Haftaya konserimiz var, Milli eğitim şura salonunda...

22 Mart 2010 Pazartesi

canım arkadaşlarım

Cuma günü öğleden sonra, çok sevdiğim arkadaşlarımla buluştuk. CHP Ankara il Kadın kollarında birlikte çalışmıştık. Sinop'a kadar gitmiştik, güzel günler yaşadık. Bu iki arkadaşımın yeri bambaşkadır. Bu defa uzunca bir ara oldu, özlemişiz birbirimizi. Vaktin nasıl geçtiğini anlamadık, doyamadık sohbetlere... birbirimize...
Hep değişik mekanlarda buluşuyoruz, bazan da Sevim bizi, adliyeye gitmediği zamanlar bürosunda ağırlıyor. Arayı fazla uzatmayalım diyerek ayrıldık.
cumartesi akşamı eşim, ben ve kızım bu oyuna gittik.

13 Mart 2010 Cumartesi

Anam, bacım, avradım


Sevgi ve bir arkadaşımla Altındağ tiyatrosuna gittik.
Kadına karşı ayrımcılık ve aile içi şiddet konusu, müzikal kabare uslubuyla anlatılmış.

6 Mart 2010 Cumartesi

FASILDAYDIK

Perşembe akşamı fasıldaydık, 18 arkadaş Mke den. İsmail hocanın arkadaşlarından biri. Ted kolejinin arka sokağında, apartman dairesinin en üst katını işletiyor adam, kaçak olarak. Çok kalabalık olmaması için fazla kişiye söylenmedi.Geniş teras katında, masaları birbirine yanaştırarak uzunca masa oldu. Etrafına toplandık. Sahibini ben tanıdım, ilk koroya başladığım zamanlarda, Çankaya belediyesinin korosundan Yunus bey. İnşaat mühendisi, keman çalıyor. Yemek servislerini de o yaptı. Mutfakta arkadaşı balık, sigara böreği, pişirdi , salata yaptı. Ev yemekleriydi. Yaprak sarmışlar, çiğ köfte yapmış, beyaz peynir filan meyve vardı. Portakal , elmaları dilimlemiş üzerine kahve serpmiş, değişikti. İçki içenler yemekle beraber 25 lira, içmeyenler 20 lira ödediler. Ben de şarap içtim. Samimi bir ortam oldu, sazlar şarkılar, tam bir fasıl gecesiydi. Benim kafam da çok iyiydi. İşletenler de müzikle uğraşıyorlar, gecenin ilerleyen saatinde ahçı da uduyla hem çaldı, hem söyledi.

3 Mart 2010 Çarşamba

Bugünkü dersimiz

Ben de bugün kızım gibi( dramaya) geç kaldım. Telefon ettim arkadaşa otobüsteyim diye. Tamam, hoca daha başlamadı derse dedi. Geldiğimde hoca yoklama yapıyordu, ben botlarımı çıkarırken ismim okundu, buradayımmm dedim. Tabii onlar salonda ben koridorda. Yani kılı kılına yetiştim. Ama benim her zaman böyle olmuyor.
Derse ısınma hareketleri ile başladık. Sonra altılı gruplar olduk. İlk dersimizde öğrendiğimiz, ismimizin baş harflerinden türettiğimiz kelimelerle, bir paragraflık hikaye anlattık. İkinci bölümde, herkes kendine bir eş buldu. Birimiz kaçıyor birimiz kovalıyor. Kovalayan köpek. Diğer ikili gruplar elleriyle köprü oluşturuyor. O köprülerin altından geçiliyor. Hangi köprüde yakalanırsa, onlar, biri köpek diğeri kaçan oluyor.Köprüler de isteğe bağlı olarak , yüksek veya alçak olabiliyor. Ve de karışık köprüler, kimi köşede ,kimi ortada , kimi duvar dibi vs. Bir arkadaş zayıf, çok hızlı koşuyordu. Bu tazı gibi koşuyor dedi. Yakalanmamak veya yakalamak için hepimiz koştuk. Anlatırken pek gülünmüyor ama orada hepimiz çok gülüyoruz, eğlenceli oluyor, oyun gibi...
Daha sonraki bölümde de hoca kırmızı başlıklı kızı anlattı kısaca... yani bu masallarla büyüttük çocuklarımızı dedi. Aramızda 3 gruba ayrıldık. Bizim grup, Kurtu savunacak, neden ananeyi yediğini. Yani haklı olduğunu anlatacaktık. Hayatta kalabilmesi için yemesi gerektiği, belki yavrularını beslemek için, doğası gereği parçalamak dedik. Arkadaşın biri de hayvan sever çıktı.
Biz insanlar gibi yapmıyor hayvanlar. Karınları aç ise parçalıyor, önce erkek, yavrular yiyor sonra anne yiyor. Biz insanlar gibi buz dolabında, dip firizde aylarca saklamıyor. Tüketeceği kadar parçalıyor filan dedi. Kimi karşı çıktı kimi doğru dedi. Biraz tartışma konusu yarattı, hoca da bu tartışmayı da okeyledi.
Çay molasına çıktık, hepimiz çay molalarını çok seviyoruz. Bugün de mönümüz iyiydi. Börek,
vişneli çikolatalı kek, dereotlu peynirli kek. Kimse mecbur değil pasta börek yapmaya, biz içimizden gelirse yapıyoruz. İçinden gelmeyen de yok. Herkes güle oynaya geliyor. Haftaya dünya kadınlar günü dolayısı ile mini bir gezi yapacağız. Bir sürü seçenekler vardı, bakalım hangisi olacak?